Cunda Adası/Alibey Adası
Cunda Adası, diğer adıyla Alibey Adası, her gelişimde beni ayrı etkilemiştir. Adaya girişte “Türkiye’nin ilk boğaz köprüsü” tabelasıyla birlikte her seferinde içimi kıpır kıpır eden bir havası var.
Hemen girişte yer alan çocuk parkındaki kaydıraktan kayarken çekilmiş çocukluk fotoğrafım aklıma geliyor ilk. Kalabalık çarşısına girer girmez her şeye dokunasım geliyor. El işi görebileceğiniz çeşit çeşit hediyelikler, insanlar burada huzurlu yaşıyor dedirtiyor. Her telden cafe-bar, çay bahçesi, lokanta var bence.
Siz de benim gibi bir yere gittiğinizde ilk aklınıza acaba burada ne yesem ne içsem ise tam yerindesiniz.
Ege mutfağından mükemmel mezeler beni en çok etkileyen. Çok çeşit balık bilmem ama burada yediğim tere yağında kızartılmış, üstünde yoğurtlu sos gezdirilmiş dil balığı benim favorim. Mezelerden fava; özellikle Ege Bölgesi dışından geliyorsanız mutlaka denemelisiniz.
Mezelerden yedik, balığımızı da yedik, üstüne lokma yemeden Cunda’dan çıkamayız. Efsane lokmacı imparator’un sırasına giriyoruz. İmparator hızıyla meşhur. Tazecik lokmalarından yemek için 10 metrr kuyrukta beklemeye değer. İmparatorun şovunu izlerken zamanın nasıl geçtiği anlaşılmıyor bile. Bu adam bunu nasıl başarıyor diye her defasında şaşkınlıkla izliyorum.
Lokmayı da yedikten sonra, e daha dondurma yiyeceğiz. Bu sevimli adada elimde dondurmayla aheste aheste yürümek bana keyif veriyor. Taş evlerin bulunduğu taş sokaklardan geçerken kimler neler yaşadı acaba bu evlerde diye düşünüyorum.
Cumhuriyet fırını var bir de, tarih kokuyor. Yiyebileceğim şeyler bitmiyor, en kısa sürede tekrar gelip, nostaljik barlardan birinde oturup şarap içmeliyim diyorum her seferinde ama henüz şaraba geçemeden tıka basa dolmuş bir şekilde ayrılıyorum adadan. Son olarak taş sokaklarında oturup bir türk kahvesi içmek için her zaman yerim ve vaktim var tabii ki, Sezen Aksu, Zeki Müren şarkıları eşliğinde…